10 Mart 2011 Perşembe

Hasretinden Sivilceler Patlattım


Mustafa Ceceli modunda “Bekle, bekle...” şarkısını söylüyorum son zamanlarda. İçim dışım arabesk oldu, ama hala yaz gelmedi. Sivilcelerim toki misali yüzümün her tarafını bastı. Hani, Toki olsa iyi de, benimkiler İstanbul’un çarpık kentleşmesini bile geçtiler; rekor seviyede yüzümü istila etmiş durumdalar. Ölüm döşeğindeymiş gibi sabah akşam “Yeter artık!” bitsin bu çile demekten yemediğim tırnak kalmadı parmaklarımda. Hoş, ayak tırnaklarıma geçecektim ki, son anda TV’de gördüğüm flaş haberle vazgeçtim. Zaten, çok geç uzuyor meretler; bir de neme lazım, yarın öbür kanser teşhisi için hastanenin yolunu tutunca doktorlar, “Hani oğlum sen de tırnak yok, git uzat da öyle gel...” demesinler diye itinayla saklıyorum onları yememek için.

‘Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır’ dedik; ama soğuklar bir türlü yakamızı bırakmadı. Zavallı kediler bile soğuktan tir tir titremekten birbirlerine kur yapamaz oldu. “Mırrrr” sesleri de yalan oldu. Geçen gün sokakta yürürken, kedinin teki, “Abi, hava durumuna baksana benim için, yarın güneşli mi, ona göre seyre dalacağım, der gibi suratıma öylece baktı. Haklı garibim, kıçını mı düşünsün yoksa fiki fikiyi mi? Neyse, önümüz Nisan ayı havalar ısınır da işlerine bakarlar kediler, canlarım benim! Havalar bir ısınıyor, bir soğuyor, arkadaş. Güneş ucundan gösterip, ardından “Nah size!” diyip bulutların arkasına saklanıyor. Hazır Mart ayı, kedi ayı demişken; şu Mart ayının nedense benim için ayrı bir yeri var. Yılın üçüncü ayı’nı kutsal bir ay ilan etmemin nedeni de çok sevdiğim değerli bir hatunun bu ayda doğması. Hayatınızda anlam ve önemi olan insanlar çok azdır, bu yadsınamaz bir gerçek; ama şu -can ciğer kuzu sarması- insan etimi kesse gıkım çıkmaz, bak burası kalmış kesmediğin orayı da kes derim başka bir etimi sunarak, yeminle. Başıma almadığım bela, girmediğim tehlike, yemediğim papara kalmadı bu güzel insan sayesinde. Allah sizi inandırsın, gel canını ver dese, o derece veririm yine de. 

En çok regal olduğu günlerde sıçmıştır ağzıma,
Onun dışında kilerini de takan yok zaten kafaya,
Öyle bir bağımlılık yapar ki insana,
Kapısının zilini çalıp kaçası gelir insanın sırıta sırıta
Al bak şiir de yazdırdı sonunda baa...

Milyonda bir bulunan nadir insanlardan biridir -çilli bomum- benim. Gençlik başında duman, ilk bayan kankan kim deseler, o’dur derim, inan. Birkaç kavga dışında -kafa göz patlatmadan- hafif atlatmışızdır o zor zamanları. Öyle bir veba ki, insanın hep hasta olası geliyor bu insanla beraber olunca. Araya kilometre mesafeler girdi, karnında laptop’ı sağında küllüğü ve bir yandan da akrobasi hareketlerle elinde çay bardağı hala gözlerimin önünde. Burnumda tütüyor üniversite yıllarında beraber yediğimiz haltlar. Nerde bir bok var, gider oraya bulaşırdık beraber. Eee, boşuna dememişti annesi, “Çok gezen tavuk, ayağına bok bulaştırır diye!” Şey, teyze valla ben horozum; hepsi onun suçu da diyemiyordum annesine. Ne yani bu yaştan sonra da ispiyoncu mu olacaktım, canım teyzem benim? Hele bi ağzımı açayım, Adana şivesiyle “Aboov, göt, bok seni” der, 1. sınıfta grammar dersinde sıkıntıdan en arka sıraya geçip oynadığımız S.O.S oyunundaki gibi üstümü çizerdi vallahi. Üstümü çizmek bir yana donumu asardı fakültenin bacasına. Kıyamaz lan, kankam bana. Öfkesi tam tamına 10 saniye sonra bir balon gibi sönüyor, hem de öyle bir sönüyor ki, sonrasındaki artçı depremler laf sokuşlarına bırakıyor yerini. “İntikam, soğuk yenen yemektir” ayağına yatıp tuvalette bile huzur vermez. Huzur verse, çok geçmeden “Ne pis kokutmuşsun lan?” der sifonu çeker, salona girer, Facebookta yorumlarıyla ima eder.

Gel gelelim okul bitti, çattık kaşları, ayrılık baş gösterdi. O baba ocağında beynel-milel sales manager, ben de okutman hayaliyle deneyim yaşadığım okulda öğretmen. O Akdeniz’de, ben Güneydoğu’da. O arada bir İstanbul’da, ben Mardin’de. O evlenme telaşında, ben nikâh şahidi olma derdinde. Ne olursa olsun, o bir gün benim ziyaretime gelecek ve anamın meşhur kaburga dolmasının tadına bakacak. Bakacak bakmasına da havalar da bir türlü ısınmadı gayrı, valla ‘hasretinden sivilceler patlatmak’tan sıkıldım. Gelsin artık bahar ayları, up’lansın kankamın libioları...


Not: Kredi kartına 24 ay taksit yaptırmaktansa, sağ yanağına tokat yerken, sol yanağını çevirdiğin bir kanka yap, hayat o zaman paha biçilemez olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder